17 Aralık 2017

“Sürüngen Irk” ile olan ilişkinin kısa açıklaması



“Sürüngen Irk” ile olan ilişkinin kısa açıklaması



Soru: Sizlerin ilişki kurduğu kaynaklardan aldığınız bilgilerden dolayı ‘Özgür iradeyi’ iyi bilmelisiniz. Açıkçası Evrende de Özgür irade geçerli akçe olmalı. Neden içinde bulunduğumuz Boyutta özgür irademizi kullanmamız engelleniyor. Birçok kaynakta, bizlerin dünya dışı varlıklar tarafından kaçırılması kendi rızamız ile, Dünyaya gelmeden önce yaptığımız bir çeşit anlaşma sonucu olduğundan bahseder. Bu pek inandırıcı gelmiyor bana.  

Cevap : Evren, özgür iradenin hakim olduğu bir Evren olarak yaratıldığı bize söylendi. Özellikle, bütün ruhlara yapmak istedikleri herşeyi yapmalarına izin verildi. Dolayısı ile, bütün ruhlar yapmak istedikleri herşeyi yapma seçimine sahip oldular. İnsanları kaçırıp, bedenlerine birşeyler yerleştiren Graysler veya Sürüngenler, her neyseler, buraya gelip bunları yapmaya hakları var çünkü özgür iradeye dayalı bir Evren’deyiz. Aynı zamanda yaptıklarını aklamak için her şeyi söyleme hakları da var.    


Bizleri kaçırıp deneyler yapanların söylediklerine inanmamak ta bizim hakkımız, bizim seçimimiz. Özgür irademizden dolayı onların söylediklerine inanıp inanmamak  bizim elimizde. Bir önceki yaşamımızda, bize yaptıklarının kendilerinin doğal hakkı olduğu söylendiğinde buna inanmayı seçmemiz ki böyle oldu, bu yaşamımızda da aynı şey tekrar söylendiğinde her iki durumda inanmamayı seçmemiz tamamen kendi hür irademize dayalı şeçim olmakta (lütfen buna inanmamayı seçelim, kaderci olmayalım), Tabiki aynı şekilde onların bizlere yaptığı da onların hür iradesi sonucu tercihleri olmakta. 

Burası özgür iradenin hakim olduğu bir Evren. Fikrimizi değiştirebiliriz. Böyle bir hakkımızın olmadığı, hiç başka bir seçeneğimizin olmadığı konusunda bizleri kandırmaya çalışıyorlar. Onlara inanıp inanmamak bizim terciğimiz. 

Tabiki daha fazlası var, bizlerin fiziksel istismarı uzun yıllardan beri sürmekte. Fiziksel olarak bizlerden daha güçlüler. Bizlerin hayvanlar ile olan ilişkisi gibi düşünülebilinir. İneklerin, koyunların ve tavukların da özgür iradesi var, fakat bizlerin yaptırım gücü onlardan daha fazla ve onları (ve kendimizi) buna inandırmış durumdayız. Bizim besine ihtiyacımız var, dolayısı ile hayvanları tüketmekteyiz, yaşamımızı sürdürmek bizim amacımız. (bazıları durum hayvanların da yararına çünkü onların yaşamda olmalarının nedeni de bu diyerek durumu aklamakta). Bizlerin hayvanları tükettiği gibi, bizlerden daha yüksek Boyutlarda olanlarda bizleri tüketmekte. 

Bizlerin tüketimi, etimiz yenerek değilde, enerjimiz alınarak olmakta, bazen etimizin yendiği de olmakta. Bizler besin zincirinin bir parçasıyız ama malesef en üst halkası değiliz (malesef şu andaki durum). 

300.000 yıl önce iki güç arasında, ‘kendine- hizmet’ eden ile ‘başkalarına- hizmet’ eden güçler arasında savaş vardı. Malesef kendine hizmet eden güçler savaşı kazandı.
Sürüngen ırk 4. Boyut’ta olup kendine -hizmet eden guruba dahillerdir. 3. Boyut’a gelebilmekteler ancak sahip oldukları teknoloji kısa bir süre 3. Boyutta kalmalarına olanak vermekte.  
4. Boyutta hala teknolojiyi kullanmaktalar, hala metafizik ile uğraşmaktalar. Bizleri control altına aldılar, bedenlerimize bizleri control etmek için kullandıkları şeyler yerleştirdiler, DNA’larımızle oynayıp kim olduğumuzu ve amacımızı unutturdular. 

Sürüngen ırk Gray’leri yarattı. Gray’ler, 4. Boyut’ta olan ruhsuz robot yaratıklardır. Doğruyu söylemek gerekirse, Gray’ler Sürüngen ırk tarafından 3. Boyuta gönderilmek için yaratıldılar. Daha doğrusu, Sürüngenler kendi Varlığının bir kısmını Gray’lere yansıttılar, başka bir değişle Sürüngen ırk robot olan Gray’leri sadece yönetmekten ziyade enerjetik düzeyde olarak Gray’lerin içindeler, Sonuç olarak Sürüngen ırk bu yolla 3. Boyuta inmiş durumda. (DNA mühendisliğinde çok ileri düzeydeler). Belkide tek bir Sürüngen birey kendini bölerek üç beş Gray’e yansıtıp, bir parçasından ziyade bütün olarak 3. Boyuta indi? Bizleri control etmelerinin asıl amacı, bizleri besin olarak kullanmaktır. Genelde enejimizi alırlar, bizim enerjimize ihtiyaçları var. Enejiden oluşan Varlıklar olarak 4. Boyutta olduklarından enerji ile beslenmekteler. 4. Boyuttaki ‘Kendine- Hizmet’ eden yaratıklar  3. Boyutta üretilen olumsuz enejiler ile beslenir (Kaynak’tan direk eneji almaları mümkün olmadığından), arada sırada 1. ve 2. Boyuttaki canlılar dahi bu yolu seçer (İnsanların hayvanlara olan abartılı, aşırı düşkünlüğü herzaman dikkatimi çekmiştir). 

Duygularımız olduğundan Sürüngenlerin amaçlarına uygun kurbanlarız. Duygularımız enerji üretir. Bundan dolayıdır ki Gray’ler bizlerin sevgileri, nefretleri ve korkuları ile yakından ilgilenirler. Bizi control edip olumsuz enerji üreteceğimiz durumlar yaratırlar, bizleri sürekli kışkırtarak bu yöne iterler. Ne kadar çok olumsuz enerji üretirebilirlerse o kadar çok besine sahip olurlar. Güdülen amaç ta budur.   

Bir başka amaç ise 3. Boyut fizikselliğine olan gıpta etmek ve imrenmektir. Çok uzun zamandan beri fiziksel, maddesel olamadılar, motivasyonları ‘kendilerine- Hizmet’ olduğundan bu durum onlar için çok çekici gelmekte, planın bir başka parçası da kendileri için yeni bir ırk yaratmak. 

http://cassiopaea.org’ dan 5 yıl önce yaptığım bir çeviri.

Çeviri burada bitiyor, bundan sonra yazmaya ben devam ediyorum.

Yeri gelmişken söyleyeyim. Graysler insanları kaçırma müsadesini hükümetlerden özellikle Amerikan hükümetinden geçtiğimiz yüzyılın başlarında aldılar. Karşılığında teknoloji verdiler. Kaçırılan yüzlerce insanın söylediklerine dayanarak aktaracağım şu, kaçırıldıktan sonra üreme organlarına yapılan tıbbı müdahale, fiziksel cinsi münasebet vb. gibi yollarla birden fazla yeni ırk yaratılmıştır. DNA mühendisliğinde bizlerle kıyaslanmayacak kadar ileriler. Aralarında en çok bilineni ‘Sassani’ ırkı ki bu ırk bize Darryl Anka isimli Arap kökenli bir Amerikalı tarfından "Bashar" olarak tanıtıldı. ‘Bashar’ ı konu ile ilgileneniz bilecek. Yükselişi veya geçişi yaptığımızda ilk karşılaşacağımızlar arasında bu yeni ırklar olacakmış, nede olsa bizler onların ana ve babalarıyız.
  
Savaşları, insanoğlunun yaşadığı şartları ‘Kendine Hizmet’ edenlerin lehlerine değiştirmenin en uç noktası olarak nitelendiriyorum. Savaş yolu ile kışkırtılan insan duygularının ürettiği negatif enerjilerinin büyüklüğünü ve gücünü hayel etmem bile zor. İşte günümüzde de durum bu, Dünyanın muhtelif köşelerinde durup bitmeyen savaşlar! 

Sıradan bireyler olarak durumun büyük boyutundaki seyrini değiştiremeyeceğimiz aşıkar. Kendi ilişkilerimizde öfkeye, şiddete ve korkuya olabildiğince az yer vermeli, başkalarına acıyı yaşatacak durumlardan kaçınmalı. Bu Yeni Dönemde, eski inançlarımızı ve özellikle korkuyu bünyemizde barındırmamalı.  

Bir çok şeyi karma adı altında başımıza kakmaktalar, evet karma var ama bize dayattırılan şekliyle değil. Bizim bildiğimiz karma bizi yöneten baskın güçlerin yarattığı bir düzenek. Reenkarne doğal olmayan yolla şöyle gerçekleşiyor; normal şartlarda öldükten sonra Ruh serbest bir seçim yapma şansı elde ediyor, tüm yaşamlarını gördükten sonra, eğer isterse yeni deneyimler yapıp öğreneceği yaşama geri dönmesi için bir seçim yapması gerekiyor. Bu seçim önceki yaşamlardaki deneyimlere, öğrendiklerine bağlı çerçevede yapılan bir seçim yani karmasına bağlı. Söylediğim gibi, bu durum Ruhun normal şartlardaki seyri, malesef bedenden çıkan Ruh Negatif güçler (Arkon’lar) tarafından yakalanıp, tutsak edilmekte. Sonrasında onların istekleri doğrultusunda bazı koşullara razı edilip yeni bir kontratla Dünya'ya gönderilmekte, buna da ‘Karma’ deyip bize yutturmaktalar.
Lütfen sabah ve akşam, karmanızın insanlığa yararlı olan kısmının dışında olan tüm kısmını kabul etmediğinizi beş on defa sesli veya sessiz tekrarlayın. Madem özgür iradenin hüküm sürdüğü bir Evrende yaşıyoruz, özgür irademizi bu yolla kullanıp düştüğümüz bu esarete son vermenin, bu güne kadar öğrendiğim en etkili yolun bu olduğu kanısındayım.  

Naci Gülşan  


12 Aralık 2017

Bilim adamları; Beynimizdeki Biyofotonlar Bilincimizin Doğrudan Işık ile Bağlantılı olduğuna dair İpucu Verebilirler!



Bilim adamları; Beynimizdeki Biyofotonlar Bilincimizin Doğrudan Işık ile Bağlantılı olduğuna dair İpucu Verebilirler!



Bilim insanları, memelilerin beynindeki nöronların, “Işık fotonu” veya "Biyofotonlar" üretebildiklerini buldular!

Fotonlar, garip bir şekilde, görünür spektrumda görünürler. Bunlar, menekşe rengi içinden geçen kızılötesine yakın, veya 200 ile 1,300 nanometre arasında değişir.

Bilim adamları, beynimizin nöronlarının ışıkla iletişim kurabileceği konusunda heyecan verici bir şüphe içindeler. Beynimizin optik iletişim kanallarına sahip olabileceğinden şüpheleniyorlar, ancak neler ile iletişim kurulabileceği hakkında hiçbir fikirleri yok.

Daha da heyecan verici olanı, optik bir iletişim oluyorsa, beynimizin ürettiği Biyofotonların kuantum dolanıklığından etkileneceğini iddia ediyorlar; yani bu fotonlar, bilincimiz ve muhtemelen birçok kültür ve dinin atıfta bulunarak adlandırdığı RUH arasında güçlü bir bağ var.

Deneylerin çoğunda bilim adamları, fare beyinlerinin bir sinir hücresi dakikada sadece bir biyofoton iletebildiğini keşfetti; ancak insan beyni saniyede bir milyondan fazla biyofoton iletebilir.
Bu durum bir soruyu gündeme getirir, nöronlar arasında daha fazla ışık üretip, nöronlar arasında daha fazla iletişim kurabilen insan daha da mı bilinçli oluyor?

Biraz düşünün. İnsanlık tarihinde azizlerin, yükseliş ustaların ve aydınlanmış bireylerin başlarının etrafında parlak daireler olduğu birçok dini metinlerde görülmekte.

Antik Yunan'dan ve Antik Roma'dan, Hinduizm, Budizm, İslam ve Hıristiyanlığın öğretilerine kadar pek çok diğer dinler arasında kutsal kişiler, başlarında dairesel bir ışıltı ile tasvir edilir.
Eğer onlar tarif edildikleri kadar aydınlanmışlar ise, belki de bu parlayan daire, yalnızca daha yüksek bilinçlilik içinde hareket ettiklerinin bir göstergesidir, dolayısıyla biyofotonların üretimi ve daha yüksek frekans söz konusu.

Belki bu kişiler, eğer biyofotonlar ve bilinç arasında herhangi bir korelasyon varsa aydınlanmış olmaları nedeniyle daha yüksek yoğunlukta çok daha fazla biofatonlar üretmekteler.

EnLIGHTenment (Aydınlanma) sözcüğü (LIGHT ışık demek) bile, bu yüksek bilinçliliğin ışıkla ilişkili bir şey olduğunu öne sürüyor, Türkçede’de zaten Aydınlanma ışıkla ilgilidir, açıkça ışık olmadan aydınlanma olmaz.
Fakat beyinlerimizin ışığı üretebileceği keşfini yapan en heyecan verici etkilerden biri de, belki de bilinç ve ruhumuzun bedenimizde bulunmamasıdır. Bu ima bilim adamları tarafından tamamen gözden kaçırılmaktadır.



Kuantum dolanıklık; birbiri ile reaksiyona giren 2 fotonun, fotonlardan biri diğer foton ile fotonun Evrenin neresinde olursa olsun herhangi bir gecikme olmadan reaksiyona gireceğini söyler.

Belki ışığın içinde var olan bir dünya vardır ve nerede olursanız olun, Fotonlar bu iki dünya arasındaki iletişimi sağlayan portaller gibi davranabilirler. Belki ruhumuz ve şuurumuz bu biyofotonlarla vücudumuzla iletişim kurar. Ne kadar çok ışık üretirsek o kadar çok şey uyandırıp bilincimizin bütünlüğünü sağlarız.

Bu, birçok kuantum deneyinde kanıtlandığı gibi, bir fotonun durumunun neden sadece bilinçli olarak gözlemlenmesinden etkilendiğini gösteren fenomeni açıklayabilir.
Tabii ki bunlardan hiçbiri bir teori bile olmak durumunda değil. Fakat soru sormak ve böyle metafizik hipotezler atmak bizi bilinçliliğin nerede olduğu, nereden geldiği ve ışığın içinde saklanan gizemler hakkında gerçeğe ve anlayışa daha yakın hale getirebilir.

Çeviren; Naci Gülşan